Pangolin London, Reconfiguring the Figure başlıklı grup sergisinde Lynn Chadwick’i çıkış noktası alarak figüratif heykelin savaş sonrası dönemden günümüze uzanan dönüşümünü ele alıyor. Yirminci yüzyıl Britanyalı ustalarıyla günümüz sanatçılarını karşı karşıya getiren sergi, figürün yıllar içinde materyal, yöntem ve bağlamlardaki değişimlere paralel olarak nasıl sorgulandığını, parçalandığını ve yeniden kurulduğunu gösteriyor. Tek bir kuramsal iddia yerine, bedene yaklaşmanın birden fazla yolunu—doğrudan tasvir, simgesel ikame, yansıtıcı yüzey ve veriye dayalı imgeler—haritalandırıyor; aynı zamanda kuşaklar arasındaki süreklilik hatlarını görünür kılıyor.
Chadwick’in üretimi serginin tarihsel eksenini oluşturuyor. Yumuşak modellemeyi bırakıp kurgulanmış, köşeli biçimlere yönelen sanatçı; çoğu kez tek başına ya da çift hâlinde, pelerinli ya da kanatlı, yürürken, otururken veya uzanırken betimlediği kadın ve erkek figürleriyle tanınır. Bu tanıdık siluetler bilinçli bir duygusal mesafeyi korur. Cilalı bronz yüzeyler izleyenin bakışını geri yansıtarak görme eylemini eserin konusuna dahil eder. Chadwick’in ifadesiyle, “No expression is an expression”—“İfade yokluğu da bir ifadedir.”
Sunumun merkezinde, aynı adlı serinin en büyük işi Stairs yer alıyor. Basit bir merdivende birbirini geçen iki kadın figürü; selam mı, kayıtsız bir geçiş mi olduğu muğlak bir karşılaşmanın tam hareket ile duruş arasındaki eşiğinde yakalanmış bir anını sahneler. Yapıt, sanatçının çalışma yöntemini berrak biçimde gösterir: kaynakla kurulan çizgisel bir iskelet, kütleye dönüşerek mimari bir açıklığı gizil bir gerilimle birleştirir. Bu yaklaşım, savaş sonrası Britanya heykelinin belirleyici bir evresine yön veren öğelerden biridir.
Bu dil, figürü duyusal, simgesel, iskeletimsi ya da mekanik yönlere doğru iten ve böylece klasik beklentileri bozan yirminci yüzyıl ortası üretimlerle birlikte okunur. Geoffrey Clarke’ın Horse and Rider’ında dövme demir, Normandiya kıyısında toplanmış dalgaların getirdiği ağaçla buluşur; bu melez kurgu, kaynak ve assemblage tekniklerinin döküm ve yontu geleneği dışında figürasyona yeni güzergâhlar açtığı dönemin deneysel enerjisini taşır.
Aynı dönemin diğer işleri, yaşantısal deneyimi ve çoğu kez savaşla ilişkili tarihsel artçıları heykel diline çevirir. George Fullard’ın The Infant St George’unda ahşap ve metal yüzeylerde darbenin izi okunur; Elisabeth Frink’in Soldier’s Head II’si ise hacmi yaralı ve meydan okuyan bir başa sıkıştırır; bu baş hem bir emblemdir hem de tanıklık eder. Britanya heykelinin soyuta doğru keskin bir yöneliş sergilediği yıllarda dahi Frink ve Fullard gibi sanatçılar insan bedenini yeniliğin alanı olarak tutmayı sürdürür. Figür, bu paradigma değişimini aşarak her kuşağın kaygılarını, ideallerini ve araçlarını emebilen esnekliğini kanıtlar.
Bu temelden hareketle Reconfiguring the Figure, yirmi birinci yüzyıla uzanarak güncel pratiğin “figür” kavramını nasıl genişlettiğini inceler. Figür artık salt bedensel benzetmeyle sınırlı değildir; yansıtıcı yüzeyler, bilimsel görüntüleme ve hayvansı vekil bedenler aracılığıyla insan varlığını ve duyguyu ifade etme stratejilerini, ayrıca analog ve dijital süreçlerin birbirine eklemlenişini kapsar.
Zachary Eastwood-Bloom’un Human Error serisi, yapay zekâ tarafından üretilen verilerden türetilmiş ayna camı büstlerden oluşur. İnsan fizyonomisine aşina ama bilinçli olarak yabancılaştırılmış bu büstler, izleyeni kendisiyle yüzleştirir; Chadwick’in yansıtıcı yüzeyleriyle akraba bir karşılaşmayı bu kez dijital kimlik tartışmalarının zeminine taşır. Eser, portre olduğu kadar bir arayüzdür de: kişi fikri algoritmaların işleyişi ve bakışın mekaniği üzerinden okunur.
Angela Palmer, temsili yüzeyin ötesine, bilişin mimarisine taşır. The Last Frontier’da Harvard Medical School ile yürütülen çalışmada beynin bin mikro taramasından elde edilen üç boyutlu görüntüyü yirmi sekiz cam plaka üzerine oyarak katman katman kurgular. Birlikte bakıldığında bu katmanlar, heykel pratiğine bilimsel görüntülemeyi dâhil eden, havada asılı ve ışığı tutan bir hacme dönüşür. Sonuç, figürü zihinsel alana genişleten bir öneridir: kesintisiz bir formdan ziyade birikimler ve saydamlıklarla inşa edilen bir portre.
Laura Ford figürasyonu hayvan bedeni üzerinden yoklar. Masaccio’nun Cennetten Kovuluş freskinden esinlenen Days of Judgement – Cat 2, yüksek boylu, kediye benzer bir silueti, zaptedilmiş bir huzursuzluk hâli içinde sahneye çıkarır. Yüz ifadesi olmaksızın ama yoğun bir gerilimle yüklü bu figür, benliğin vekilidir; suçluluk ve kendine bakış için bir kap gibi çalışır. Ford, alegorik bir bedenle kırılganlık ve direncin doğrudan insan tasvirine başvurmadan nasıl görünür kılınabileceğini gösterir.
Birlikte okunduğunda bu yaklaşımlar, figürasyonun söz dağarcığını genişletirken Chadwick’in deneysel mirasıyla bağını korur. Yontu, döküm, kaynak, assemblage, yansıtıcı yüzeyler veya tıbbi görüntüleme aracılığıyla olsun, figür heykelde insan varlığının ne olduğuna dair soruları yoklamak için hâlâ esnek bir araçtır. Beden—açıkça sergilenen ya da yalnızca ima edilen—insan deneyimini maddesel bir dilde araştırmanın en uyumlu aracıdır.
Sanatçı listesi bu genişliği yansıtır. Yirminci yüzyıl ortasından: Kenneth Armitage, Michael Ayrton, John Bridgeman, Ralph Brown, Reg Butler, Lynn Chadwick, Geoffrey Clarke, Elisabeth Frink, George Fullard, John Hoskin, Bryan Kneale, F. E. McWilliam, Eduardo Paolozzi ve Rosemary Young. Güncel bölümde ise Anthony Abrahams, Victoria Atkinson, David Bailey, Glenys Barton, Jon Buck, Terence Coventry, Zachary Eastwood-Bloom, Abigail Fallis, Laura Ford, Sue Freeborough, Thomas Merrett, Breon O’Casey, Angela Palmer, William Tucker ve Anastassia Zamaraeva yer alıyor.
Sunuma eşlik eden belgeler arasında, talep üzerine temin edilebilen bir katalog ve seçkiyi temsil eden görseller bulunuyor: Chadwick’in Stairs’ı (bronz), Clarke’ın Horse and Rider’ı (demir ve denizin getirdiği ağaç), Frink’in Soldier’s Head II’si (bronz), Palmer’ın The Last Frontier’ı (yirmi sekiz cam plaka üzerine oyma) ve Eastwood-Bloom’un Father Sky / Uranus’u (bronz). Bu materyaller, küratoryel odağın yönteme—bir “figür”ün neye dönüşebileceğini belirleyen malzeme ve süreç seçimine—nasıl yerleştiğini çerçeveler.
Kaynakla kurulmuş iskeletlerden katmanlı cam gravürlere ve yapay zekâdan türetilmiş ayna büstlere uzanan işleri bir araya getiren Pangolin London, figürasyonu sabit bir kategori değil, sürmekte olan bir araştırma alanı olarak konumlandırıyor. Seçki, heykeltıraşların figürü yakınlık ve mesafe, yüzey ve derinlik, anatomi ve benzetme arasında nasıl müzakere ettiklerini ortaya koyuyor. Ziyaretçi, kimi zaman doğrudan gösterilen, kimi zaman yansıtıcı düzlemlerle ima edilen, kimi zaman da bilimsel verilerle yeniden kurulan bedenlerle karşılaşıyor. Her durumda figür, temsilin yükünü taşırken onun sınırlarını da yoklayarak insanî olarak okunabilirliğini koruyor.
Mekân ve tarihler: Pangolin London, Kings Place, 90 York Way, London N1 9AG — Reconfiguring the Figure 19 Kasım 2025 – 24 Ocak 2026 tarihleri arasında görülebilir.

