Netflix’in en yeni Güney Kore yapımı Dört Duvar, ev sahibi olmanın evrensel hayalini psikolojik bir kâbusa dönüştüren bir gerilim filmi. Film, sonunda kendi dairesini satın alarak hayatında önemli bir dönüm noktasına ulaşan sıradan bir maaşlı çalışan olan Woo-sung’u merkezine alıyor. Ancak, sığınağı komşu katlardan gelen gizemli ve kaynağı belirsiz seslerle istila edilince ilk sevinci kısa sürüyor. Gece rahatsızlıkları hızla huzurunu bozuyor, onu bir sıkıntı durumuna sokuyor ve sinirlerini yıpratıyor. Woo-sung’un sesin kaynağını bulma girişimleri komşuları tarafından inkârla karşılandığında çatışma tırmanıyor. Kapısında beliren ve onu gürültünün faili olmakla suçlayan isimsiz notlarla durum paranoyak bir hal alıyor. Bu sosyal dışlanma, onu masumiyetini kanıtlamak için umutsuz bir arayışa itiyor; bu soruşturma onu apartman kompleksinin rahatsız edici sırlarının ve yakındaki bir cinayetin derinliklerine çekiyor. Yaşadığı bu çile, diğer iki merkezi figürle olan etkileşimleriyle şekilleniyor: binanın güçlü sakin temsilcisi Eun-hwa ve şüpheli ama empatik üst kat komşusu Jin-ho. Film, geleneksel perili ev klişesini tersine çeviriyor; terörün kaynağı doğaüstü bir varlık değil, belirsiz, sıradan ama bir o kadar da çıldırtıcı bir gerçeklik. Korku, güvenlik ve başarıyı temsil etmesi gereken bir alanda akıl sağlığının ve güvenliğin aşınmasından kaynaklanıyor.
Kırılma Noktasındaki Bir Neslin Portresi
Çatışmanın merkezinde, bir neslin portresi olarak tasarlanmış bir karakter olan Woo-sung’u canlandıran Kang Ha-neul’un performansı yer alıyor. Woo-sung, ev almak için mevcut tüm kaynaklarını bir araya getiren “Young-gle” kuşağının bir üyesi. Dairesini almak için ipotek kredilerini, kıdem tazminatını, kişisel birikimlerini, hisse senedi yatırımlarını ve hatta annesinin arsasını satmasını tüketiyor. Bu fedakarlık, sonraki psikolojik çöküşünü daha da dokunaklı hale getiriyor. Film, umut dolu bir adamdan, aralıksız gürültü ve artan stresle giderek daha hassas, kırılgan ve yıpranmış birine dönüşümünü anlatıyor. “Çekimler sırasında zayıfladığını” hisseden Kang, bir insanın aşırı bir kırılma noktasına nasıl itildiğini canlandırmak için yönetmenle uzun uzun tartışmış ve daha önce hiç bu kadar çöken bir karakteri oynamadığını belirtmiş. Yönetmen Kim Tae-joon, Kang’ı bu rol için özellikle seçmiş; aktörün doğası gereği parlak ve pozitif imajının, aksi takdirde amansızca karanlık olabilecek bir karaktere sempati kazandıracağına ve böylece gençliğin acı ve arzularının bu tasvirini daha ilişkilendirilebilir kılacağına inanmış.
Woo-sung’un mücadelesini dengeleyen isim ise, lüks bir çatı katından işlerini yürüten ve anında bir sınıf ve güç farkı yaratan sakin temsilcisi Eun-hwa rolündeki Yeom Hye-ran. Resmi görevi barışı korumak olsa da, asıl doğası belirsiz bir güç simsarı. Eski bir savcı olan Eun-hwa, soğuk, hesapçı ve yasaları aşma ve ondan kaçma konusunda bilgili. Kompleksi yöneten kurumsal güçleri temsil ediyor ve öncelikleri, tek bir sakinin adaleti yerine —özellikle yakınlarda planlanan büyük bir ulaşım projesiyle— mülk değerlerini korumak gibi görünüyor. Yeom Hye-ran, onu alaycı bir gülümseme ve derinlere kök salmış bir hırsı gizleyen destekleyici bir nezaket maskesiyle canlandırıyor; sistemin bir parçası olan ama gerçek bir komşu olmayan, mesafeli bir eliti somutlaştırıyor.
Bu üçgenin üçüncü noktası, Seo Hyun-woo’nun canlandırdığı üst kat komşusu Jin-ho. Başlangıçta göz korkutucu ve şüpheli olarak sunulan karakterinin hikayesi, potansiyel bir düşmandan empatik bir müttefike dönüşüyor. Jin-ho da gürültünün kurbanı ve bir acıma ve akrabalık duygusuyla, Woo-sung’un kaynağı bulma arayışında tutkulu bir ortak oluyor. Rol için hazırlanan Seo Hyun-woo, senaryoyu aldığında tesadüfen kendisi de gürültü sorunları yaşıyormuş ve fiziksel bir dönüşüm geçirmiş. Yönetmen, geleneksel olarak kaslı bir vücut yerine “çok şey yaşamış bir dövüşçü” fiziği aramış. Seo, etkileyici aksiyon sahneleri sunmak için kilo almış, boks ve judo eğitimi almış ve kurban ile koruyucu arasındaki boşluğu dolduran bu karmaşık karaktere bir özgünlük katmanı eklemiş.
Gündelik Hayattan Terör Yaratmak
Yönetmen Kim Tae-joon, “gerçekliğe dayalı gerilimler” olarak tanımlanabilecek, gündelik hayatın kaygılarından korku bulan bir türde uzmanlaşmış. Bu film, akıllı telefon hackleme korkusunu araştıran başarılı ilk filmi Unlocked‘un doğrudan tematik bir devamı niteliğinde. Dört Duvar, yönetmenin önceki projesinde çalışırken katlar arası gürültüyle ilgili kendi ağır deneyiminden doğmuş. Bu kişisel bağ, Güney Korelilerin çoğunluğunun yaşadığı çok aileli konutlarda geçen, güncel ve ilişkilendirilebilir bir hikaye yaratma arzusunu körüklemiş. Filme yaklaşımı titizdi. Ses tasarımına derin bir dikkat göstererek, izleyici için işitsel deneyimi dayanılmaz hale getirmeden gerçekçi günlük sesleri yakalamayı amaçlamış. Amaç, rahatsızlıkların sinirleri bozmak yerine gerilimi artıran kontrollü bir yoğunluğa sahip bir “sinematik ses” olarak işlev gördüğü bir denge bulmaktı. Görsel olarak Kim, apartmanın kendisini bir karakter olarak ele almış. Tek tip, dar bir alanı sinematik olarak ilginç kılma zorluğuyla karşı karşıya kalmış. Aydınlatma ve diğer unsurları kullanarak, çevrenin statik olmamasını, aksine kiracılarının değişen duygusal durumlarını yansıtmasını sağlamış. Örneğin, Woo-sung’un dairesinde, aydınlatma duvarlarda parmaklık desenli gölgeler oluşturmak için kullanılarak, hayalindeki evin bir hapishaneye dönüştüğü hissini görsel olarak pekiştirmiş.
84 Metrekarenin Ağırlığı
Filmin Korece adı olan 84 Jegopmiteo, doğrudan “84 Metrekare” anlamına geliyor. Bu belirli boyut keyfi değil; Güney Kore’deki apartmanlar için “gukmin pyeonghyeong” yani “ulusal standart boyut”. Genellikle üç yatak odası ve iki banyo sunan en yaygın ve popüler plan olup, orta sınıf hayalini gerçekleştirmenin güçlü bir sembolü haline gelmiş. Birçokları için 84 metrekarelik bir daireye sahip olmak istikrarı, başarıyı ve düzgün bir aile hayatını temsil ediyor. Yönetmen, bu “ulusal standart” daire kavramının benzersiz bir Kore kültürel fenomeni olduğunu ve başlık olarak bunu seçtiğini, çünkü sayının kendisinin ülkenin kendine özgü apartman kültürünü ve içine gömülü kolektif arzuları özetlediğini belirtmiş. Dolayısıyla Woo-sung’un mücadelesi sadece bir mülk satın almak değil, bu kültürel olarak önemli sembolü elde etmektir. Film, bu arzu ikonunu bir Truva atı olarak kullanıyor, evrensel olarak anlaşılan bir ideali sunup sonra onu içeriden parçalıyor ve bu istikrar sembolünün kırılgan, izole edici ve potansiyel olarak çıldırtıcı bir kafes olduğunu ortaya koyuyor.
Ekranda Ulusal Bir Çatışma
Dört Duvar, Güney Kore’de önemli ve süregelen bir sosyal soruna doğrudan değiniyor. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu çok aileli konutlarda yaşıyor ve apartmanlar bu konutların %80’inden fazlasını oluşturuyor. Bu yüksek yoğunluklu yaşam, katlar arası gürültüyü yaygın ve ciddi bir çatışma kaynağı haline getiriyor. Filmin önermesi somut bir gerçeğe dayanıyor; son 4,5 yıllık bir dönemde katlar arası gürültüyle ilgili yaklaşık 220.000 sivil şikayet olmuş ve tek bir yılda 38.000’den fazla polis raporu tutulmuş. Sorun o kadar ciddi ki, bazı durumlarda kundaklama ve cinayet eylemlerine kadar tırmanmış ve bu da filmin yüksek gerilimine kasvetli bir inandırıcılık katmış. Mesele, yeni inşaatlar için gürültü standartları ve minimum döşeme kalınlığı kuralları gibi ulusal düzeyde müdahaleyi gerektirecek kadar önemli, ancak film, resmi politikalar ile sakinlerin yaşadığı deneyim arasındaki boşluğu dramatize ediyor.
Kentsel Kaygının Rahatsız Edici Bir Yansıması
Sonuç olarak, Dört Duvar basit bir tür filminden daha fazlası. Modern kentsel yaşamın baskılarını incelemek için bir gerilim çerçevesini kullanan katmanlı bir anlatı. Ekonomik kaygı, yüksek yoğunluklu yaşamın psikolojik bedeli, orta sınıf rüyasının yanılsaması ve komşularla çevrili olsanız bile var olabilen derin yalnızlık temalarını bir araya getiriyor. Woo-sung’un umutlu bir ev sahibinden psikolojik olarak çöken bir adama yolculuğu, arayışın bedeli üzerine tüyler ürpertici bir yorum. Filmin, Woo-sung’un Seul’deki dairesine geri döndüğü, tapusunu elinde tuttuğu ve “Seul Ağıtı” şarkısının çaldığı sonu, karmaşık ve rahatsız edici bir çözüm sunuyor. Bu, şehrin ve temsil ettiği rüyanın, o rüya bir kâbusa dönüştükten sonra bile kaçınılmaz çekiciliğini gösteriyor. Dört Duvar, terörü doğaüstünde değil, bizi ayıran ince duvarlarda ve onları yıkmakla tehdit eden toplumsal baskılarda bulan güçlü ve güncel bir film.
Filmin süresi 118 dakikadır ve 18 Temmuz 2025’te Netflix‘te gösterime girmiştir.