Hikaye Anlatıcılığının Zirvesi
Çağdaş sinema sahnesinde, Kar Kardeşliği kadar güçlü ve duygusal bir ağırlıkla gelen çok az film olmuştur. 1972’deki And Dağları uçak kazasının yürek burkan gerçek hikayesini anlatan 2023 yapımı bu hayatta kalma destanı, sadece küresel bir izleyici kitlesini büyülemekle kalmadı; aynı zamanda yönetmeninin kariyerinin kesin zirvesini temsil etti. En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil olmak üzere 12 Goya Ödülü’nü tarihi bir şekilde silip süpüren, iki Akademi Ödülü adaylığı ve eleştirmenlerden aldığı yaygın övgüyle film, Juan Antonio Bayona’nın en üst düzey bir usta hikaye anlatıcısı olarak statüsünü pekiştirdi.1
On beş yılı aşkın bir süredir Bayona, film endüstrisinde kendine özgü bir yol çizerek, kendisini yalnızca başarılı bir yönetmen olarak değil, aynı zamanda tekil ve sarsılmaz bir vizyona sahip bir sinema auteur’ü olarak kabul ettirdi. Eserleri, büyük ölçekli, teknik olarak nefes kesen gösteri ile en samimi, derin ve çoğu zaman acı verici insan dramları arasında ustaca bir denge kuran bir zıtlıklar çalışmasıdır.5 Perili bir yetimhanenin gotik koridorlarından bir tsunaminin yıkıcı dalgalarına, yas tutan bir çocuğun fantastik dünyasından çökmekte olan bir adanın tarih öncesi tehlikelerine kadar, filmleri sürekli olarak insan deneyiminin uç noktalarını araştırır. Bayona’nın filmografisi, sinemanın trajedi, felaket ve fantezinin potasından, kendi deyimiyle “coşkulu, duygusal bir gerçeği” ortaya çıkarma gücüne olan derin inancını gözler önüne serer.6
Kar Kardeşliği‘nin küresel zaferi, kariyerinde sadece bir başka başarılı bölüm değil; aynı zamanda daha önce yaptığı her şeyin tam bir sentezidir. Film, sanatsal duyarlılığının nihai birleşimini temsil eder; Hollywood gişe rekortmenlerinde edindiği teknik hırsı, İspanyolca filmlerini tanımlayan ham, kültürel olarak özgün ve duygusal olarak otantik özle birleştirir. Kariyeri boyunca Bayona’nın projeleri genellikle iki paralel yolda ilerlemiştir: Yetimhane ve Canavarın Çağrısı gibi derin psikolojik, İspanyolca dramalar ve Kıyamet Günü ile Jurassic World: Yıkılmış Krallık gibi büyük ölçekli, İngilizce epik filmler.1 Kar Kardeşliği ile bu iki yol birleşti. Kıyamet Günü‘nde keşfettiği felaket türüne geri döndü, ancak bu kez özgünlükten ödün vermeyi reddetti.8 Yerel bir oyuncu kadrosuyla İspanyolca bir destan için on yıl boyunca finansman bulma mücadelesinden sonra, nihayet Netflix’te, önceki felaket filminde yaptığı tavizler olmadan vizyonunu gerçekleştirmesine olanak tanıyan bir ortak buldu.2 Sonuç, bir Hollywood yapımının devasa bütçesine ve teknik karmaşıklığına sahip, ancak en kişisel İspanyol filmlerinin dilsel özgünlüğüne ve derin manevi odağına dayanan bir film oldu. Bu, özünde, tüm imza unsurlarını tavizsiz bir şekilde bünyesinde barındıran nihai Bayona filmidir.
Barselonalı Dahi: Bir Vizyonun Doğuşu
Juan Antonio García Bayona, 9 Mayıs 1975’te Barselona’da, sanatsal eğilimlerini besleyen bir evde doğdu.1 Ressam ve hevesli bir sinefil olan babası, ona görsel sanatlara olan sevgiyi aşıladı.10 Ancak asıl dönüm noktası, üç yaşındayken Richard Donner’ın Süpermen (1978) filmini görmesiyle geldi. Bu deneyim o kadar derindi ki, içinde tek bir tutku alevlendirdi: film yönetmeni olmak.1
Bu çocukluk hayali onu, 1994’te kaydolduğu prestijli Katalonya Sinema ve Görsel-İşitsel Sanatlar Yüksekokulu’na (ESCAC) götürdü.1 Kısa sürede kendini adanmış ve parlak bir öğrenci olarak gösterdi, en yüksek notları aldı ve onu çalışkan ve tutkulu bir genç sinemacı olarak hatırlayan profesörlerinin saygısını kazandı.13 Mezun olduktan sonra, profesyonel yolculuğuna reklam ve müzik videoları dünyasında başladı; bu, görsel hikaye anlatımı becerilerini geliştirebileceği pratik bir eğitim alanıydı.1 Bu erken dönem, bir basamaktan çok daha fazlasıydı; gelişmekte olan tarzı için çok önemli bir laboratuvardı. Müzik videoları, doğası gereği, yoğun bir zaman diliminde güçlü görsellerin, duygusal anlatının ve titiz teknik kontrolün birleşimini gerektirir.1 Bu alanda Bayona, görsel etkiye ve duygusal rezonansa dayanan ilgi çekici, atmosferik hikayeler yaratmayı öğrendi; bu beceriler, uzun metrajlı film kariyerinin temel taşı olacaktı. Yeteneği erken fark edildi; sadece 20 yaşındayken, İspanyol grup OBK için yönettiği bir müzik videosuyla prestijli Premios Ondas ödülünü kazanarak ilk büyük profesyonel başarısını elde etti.18
Kariyerinin şekillendiği yıllarda, onu derinden etkileyecek bir başka önemli olay daha yaşandı. 19 yaşındayken, Sitges Film Festivali’nde, büyük hayranlık duyduğu yönetmen Guillermo del Toro ile tanıştı. Del Toro, Cronos (1993) filmini sunuyordu. Bayona ona yaklaştı ve sohbetleri anında bir bağ kurmalarını sağladı. Kendine benzer bir ruhu fark eden del Toro, genç sinemacının potansiyelini gördü ve bir söz verdi: Eğer bir gün yardım edebilecek bir konumda olursa, bunu yapacaktı.1 Bu söz, yıllar sonra Bayona’yı dünya sahnesine taşımada kilit rol oynayacaktı.
Unutulmaz Bir Başlangıç: Yetimhane ve Bir Ustanın Doğuşu
2007’de J.A. Bayona, hem eleştirel bir zafer hem de ticari bir fenomen olan ilk uzun metrajlı filmi Yetimhane (El orfanato) ile uluslararası sinema sahnesine çıktı.23 Proje, Bayona’nın senarist Sergio G. Sánchez ile tanışması ve ondan senaryoyu almasıyla başladı.24 Bu gotik korku hikayesi için iddialı vizyonunu hayata geçirmek isteyen Bayona, bir İspanyol yapımı için tipik olandan daha büyük bir bütçeye ve daha uzun bir çekim süresine ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu yüzden akıl hocası Guillermo del Toro’ya ulaştı ve del Toro sözüne sadık kalarak ortak yapımcı olarak projeye dahil oldu. Del Toro’nun katılımı, filmin bütçesini ikiye katlayarak ve Bayona’ya ihtiyaç duyduğu yaratıcı özgürlüğü sağlayarak dönüştürücü bir etki yarattı.23
İspanyol-Meksika ortak yapımı olan film, 1970’lerin atmosferik İspanyol sinemasına bilinçli bir saygı duruşu niteliğindeydi ve bu amaç, o dönemin deneyimli oyuncusu Geraldine Chaplin’in kadroya dahil edilmesiyle vurgulandı.23 Bayona, çağdaş korku sinemasında yaygın olan kan ve “ucuz korkutma” unsurlarını reddederek, bunun yerine gerilim, atmosfer ve elle tutulur bir dehşet duygusu üzerine kurulu klasik, psikolojik korkuya geri dönen bir film yarattı.27 Hikaye, çocukluğunu geçirdiği yetimhaneye ailesiyle birlikte geri dönen Laura’nın, oğlunun evin hayalet sakinleri tarafından kaçırılmasıyla gelişen olayları merkezine alıyor.
Filmin 2007 Cannes Film Festivali’ndeki prömiyeri büyük bir sansasyon yarattı ve 10 dakikalık coşkulu bir ayakta alkış aldı.23 O yıl İspanya’da en çok hasılat yapan film oldu ve on dört adaylık arasından, Bayona’nın En İyi Yeni Yönetmen ödülü de dahil olmak üzere yedi Goya Ödülü kazandı.1 Yetimhane‘nin başarısı, belirgin bir İspanyol sinema geleneğini evrensel yankı uyandıran duygusal bir özle akıllıca birleştirmesine dayanıyordu. Bayona’nın stilistik tercihleri ve oyuncu seçimi filme belirli bir kültürel ve estetik temel sağlarken, filmin ana anlatısı olan bir annenin kayıp çocuğunu umutsuzca araması, evrensel bir korkuya ve güçlü bir insan dramına dokundu.32 Bu ikilik, filmin “yabancı korku” nişini aşmasını sağladı ve Bayona’yı, tür sinemasının sofistike grameri aracılığıyla annelik, yas ve kayıp gibi derin temaları keşfedebilen önemli bir yeni yetenek olarak kabul ettirdi.32
Duygusal Destan: Kıyamet Günü‘nden Sağ Kurtulmak
İkinci uzun metrajlı filmi için Bayona, 2012 yapımı Kıyamet Günü (Lo imposible) ile doğaüstü korkudan bir doğal afetin çıplak gerçekliğine geçti.37 Film, Tayland’da tatil yaparken 2004’teki yıkıcı Hint Okyanusu tsunamisine yakalanan María Belón ve ailesinin inanılmaz gerçek hikayesine dayanıyor.37 Bayona, projeye derin bir özgünlük taahhüdüyle yaklaştı; ailenin kaldığı Orchid Beach tesisi de dahil olmak üzere Tayland’daki birçok gerçek mekanda çekim yaptı ve Belón ile yakın işbirliği içinde çalışarak deneyiminin duygusal özünün sadakatle temsil edilmesini sağladı.39
Film, anıtsal bir teknik başarıydı. Tsunamiyi yeniden yaratmak için Bayona, olayın otantik bir şekilde tasvir edilmesi için bunun gerekli olduğuna inanarak, yalnızca CGI’a güvenmek yerine gerçek su kullanmakta ısrar etti.37 Bu, İspanya’da devasa bir su tankının inşasına yol açtı; burada dijital efektler, 1:3 ölçekli titizlikle hazırlanmış minyatürler ve devasa, yavaş çekim su dalgalarının bir kombinasyonu kullanılarak sinema tarihinin en içgüdüsel ve korkutucu felaket sahnelerinden biri yaratıldı.40 Bu başarı, Bayona’nın hikayesinin hizmetinde muazzam lojistik ve teknik zorlukları yönetebilen bir yönetmen olarak ününü pekiştirdi.
Kıyamet Günü, eleştirmenlerden büyük övgü aldı ve ticari başarı elde etti. 14 Goya adaylığı kazanarak, Bayona’ya ikinci En İyi Yönetmen ödülü de dahil olmak üzere beşini kazandı.1 Naomi Watts, Akademi Ödülü ve Altın Küre adaylıkları kazandıran güçlü bir performans sergiledi.30 Eleştirmenler filmi, şimdiye kadar yapılmış en duygusal olarak gerçekçi felaket filmlerinden biri olarak, yürek burkan ve derinden etkileyen bir başyapıt olarak selamladı.37 Ancak film, İspanyol Belón ailesini canlandırmak için beyaz, İngilizce konuşan aktörler olan Watts ve Ewan McGregor’u seçtiği için “beyazlatma” (whitewashing) eleştirileriyle de karşılaştı.44 Bu kararın, filmin uluslararası çekiciliğini artırmak için alındığı bildirildi ve Belón’un kendisi de rol için Watts’ı seçmişti, ancak bu tartışma Hollywood’da süregelen bir sorunu vurguladı ve gerçek hayat hikayelerinde temsil üzerine önemli bir tartışma başlattı.37
Tartışmalara rağmen film, Bayona’nın “duygusal gerçekçilik” imzasını pekiştirdi. Onun için asıl amaç sadece tsunamiyi tasvir etmek değil, izleyicinin felaketin ortasında kalan karakterlerin öznel, içgüdüsel deneyimini hissetmesini sağlamaktı. Nefes kesen teknik gösteri bir araçtı, nihai hedef değil. Bayona’nın kendisi filmi, biri başlangıçtaki fiziksel, diğeri ise sonunda aynı derecede güçlü bir duygusal olmak üzere iki tsunami içeriyor olarak tanımladı.47 Bu felsefe – gösterinin duygusal yolculuğa hizmet etmesi gerektiği – eserlerinin belirleyici bir özelliği haline geldi ve bir felaketin devasa ölçeğini kullanarak karakterleri en temel insanlıklarına indirgeme ve izleyiciyi onların ham, filtrelenmemiş durumlarına daldırma konusundaki eşsiz yeteneğini gösterdi.
Yasın Fantazisi: Canavarın Çağrısı ile Bir Üçlemeyi Tamamlamak
2016’da Bayona, Yetimhane ve Kıyamet Günü ile birlikte ölümle yüzleşen anneler ve çocuklar arasındaki derin ve karmaşık ilişkiyi araştıran gayri resmi bir üçlemenin tematik sonucu olarak gördüğü Canavarın Çağrısı‘nı yönetti.6 Film, Patrick Ness’in beğenilen romanından bir uyarlamadır; romanın kendisi, merhum yazar Siobhan Dowd’un kanserden ölmeden önce tasarladığı bir fikirden doğmuştur.49 Filmin kaynağına sadakatini sağlamak amacıyla, Ness senaryoyu kendisi yazdı.49
Hikaye, annesinin ölümcül hastalığıyla başa çıkmaya çalışan ve dev, kadim bir porsuk ağacı canavarı (Liam Neeson tarafından seslendirilen) tarafından ziyaret edilen genç bir çocuk olan Conor’u konu alıyor. Film, canavarın alegorik masalları için nefes kesen suluboya tarzı animasyonlar ve yaratığın kendisi için çarpıcı bir şekilde entegre edilmiş CGI ile canlı aksiyonu kusursuz bir şekilde harmanlayan görsel bir harikadır.53 Bu, yas, öfke ve kayıpla birlikte gelen zor, genellikle çelişkili gerçeklerin derin ve dokunaklı bir keşfidir.56
Canavarın Çağrısı, duygusal derinliği, görsel yaratıcılığı ve özellikle Conor rolündeki yeni oyuncu Lewis MacDougall başta olmak üzere oyuncu kadrosunun güçlü performanslarıyla eleştirmenlerden övgü topladı.57 Film, Bayona’nın Goya Ödülleri’ndeki başarılı serisini sürdürerek, üçüncü En İyi Yönetmen ödülü de dahil olmak üzere dokuz heykelcik kazandı.1 Bir uyarlamadan daha fazlası olan film, Bayona’nın sanat ve hikaye anlatımının işlevi üzerine en açık tezi olarak hizmet ediyor. Bir çocuğun acı bir gerçekliği işlemesine yardımcı olmak için fantastik bir yaratığın hikayeler anlattığı anlatı yapısı, Bayona’nın kendi film yapım felsefesini yansıtıyor. Sık sık “bazen kurgu, gerçeği gerçekliğin kendisinden daha iyi açıklar” dediği gibi, canavarın masalları da bu duyguyu doğrudan somutlaştırıyor.6 Fantaziyi gerçek dünyadan bir kaçış olarak değil, onu yüzleşmek ve anlamak için gerekli bir araç olarak kullanarak, Canavarın Çağrısı, Bayona’nın kendi sanat formunda gördüğü amacı ifade eden, derinden kişisel ve kendini yansıtan bir eser haline geliyor.
Hollywood Yükselişi: Dinozorları Evcilleştirmek ve Yüzükleri Dövmek
Duygusal yüklü, görsel olarak çarpıcı filmlerin ustası olarak kendini kanıtlayan Bayona, kaçınılmaz olarak Hollywood gişe rekortmenleri dünyasına adım attı. İlk büyük franchise projesi, ikonik dinozor serisinin beşinci filmi olan Jurassic World: Yıkılmış Krallık (2018) idi.63 Yaratıcı bütünlüğe olan bağlılığını gösteren Bayona, daha önce ilk Jurassic World‘ü yönetme şansını, bitmiş bir senaryo olmadığı için geri çevirmişti.64 Devam filmi için, yapımcılar Colin Trevorrow ve kendi sinematik kahramanı Steven Spielberg ile yakın işbirliği içinde çalıştı.13
Bayona, kişisel estetiğini yerleşik evrenine entegre ederek franchise’ın kısıtlamalarını başarıyla aştı. Gişe rekortmenine imza stilini aşılayarak, filmin ikinci yarısını geniş bir malikanede geçen klostrofobik, gotik bir korku filmine dönüştürdü – bu, Yetimhane‘de geliştirdiği duyarlılıkların açık bir yansımasıydı.66 Film dünya çapında 1.3 milyar doların üzerinde hasılat yaparak devasa bir ticari başarı elde ederken, eleştirmenlerden karışık tepkiler aldı; bazıları görsel yeteneğini ve daha karanlık tonunu överken, diğerleri senaryosunu eleştirdi.68
Dinozorlar dünyasındaki bu deneyiminin ardından Bayona, daha da anıtsal bir göreve soyundu: Amazon’un şimdiye kadar üretilmiş en pahalı televizyon dizisi olan Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri‘ni hayata geçirmek.73 2022’de prömiyeri yapılan ilk iki bölümü yönetti ve tüm epik serinin görsel ve tonal şablonunu oluşturma gibi kritik bir sorumluluğu üstlenerek yönetici yapımcı olarak görev yaptı.1 Bu göz korkutucu projeye, J.R.R. Tolkien’in kaynak materyaline geri dönerek ve kitapların ruhunu yakalamayı hedefleyerek yaklaştı.77 Bölümleri, nefes kesen sinematik ölçekleri ve görsel ihtişamlarıyla geniş çapta övgü topladı ve serinin geneline eleştirel yaklaşan izleyiciler tarafından bile sonraki bölümlerin sık sık karşılaştırıldığı yüksek bir standart belirledi.79 Bayona’nın Hollywood’daki çalışması, bir auteur dokunuşunun sadece gişe rekortmeni talepleriyle bir arada var olabileceğini değil, aynı zamanda onları yükseltebileceğini de gösterdi; büyük stüdyoların geniş kaynaklarını kullanarak kendi epik ölçek ve atmosferik gerilim duyarlılığını güçlendirdi.
Dağa Dönüş: Kar Kardeşliği‘nin Zaferi
2023’te Bayona, on yıllık bir takıntının doruk noktası olan başyapıtı Kar Kardeşliği‘ni (La sociedad de la nieve) yayınladı.2 Kıyamet Günü için araştırma yaparken 1972 And Dağları uçak kazası hakkındaki Pablo Vierci’nin kesin kitabını keşfetmiş ve hemen uyarlaması gerektiğini anlamıştı.2 Ardından, filmi kendi istediği gibi yapmak için on yıllık bir mücadele başladı ve bu yolculuk, kariyerinin en beğenilen filmlerinden birine yol açtı.2
Yapım, özgünlüğe sarsılmaz bir bağlılıkla tanımlandı. Bayona, İspanyolca çekim yapmakta ısrar etti ve Kıyamet Günü‘nün yıldızlarla dolu, İngilizce yaklaşımının aksine, nispeten tanınmayan Uruguaylı ve Arjantinli aktörlerden oluşan bir grup seçti.2 O ve ekibi, hayatta kalanlarla 100 saatten fazla röportaj yaptı ve ölenlerin aileleriyle yakın çalışarak onların güvenini kazandı ve hikayelerini en büyük saygıyla anlattı.87 Filmin anlatı perspektifi çok önemli bir seçimdi; önceki uyarlamalardan farklı olarak, hikaye ölen son kişilerden biri olan Numa Turcatti’nin gözünden anlatılıyor, böylece sadece hayatta kalan 16 kişiye değil, 45 yolcu ve mürettebatın tamamına bir ses veriliyor.8 Bu insancıl yaklaşım, hikayenin en zorlu unsuru olan yamyamlığı ele alış biçimine de yansıdı; bu eylem sansasyonel bir korku unsuru olarak değil, derin bir fedakarlık, cömertlik ve sevgi eylemi olarak tasvir edildi.8
Çekimler, oyuncuların fiziksel ve duygusal çöküşünü otantik bir şekilde yakalamak için kronolojik olarak filme alınan, 140 günlük zorlu bir süreçti.8 Oyuncular ve ekip, İspanya’nın Sierra Nevada dağlarının yükseklerinde ve hatta And Dağları’ndaki gerçek kaza yerinde çekim yaparak aşırı koşullara katlandı.89 Bu gerçekçilik tutkusu, filmin arka planları için gerçek And Dağları görüntülerinin kullanılmasına kadar uzanarak, sürekli ve baskıcı bir yer hissi yarattı.85
Sonuç, sinematik bir başyapıttı. Venedik Film Festivali’nde prömiyer yaptıktan sonra, Kar Kardeşliği Netflix’te küresel bir fenomen haline gelerek 150 milyon izleyiciye ulaştı.2 Goya Ödülleri’nde 12 ödül kazanarak tarih yazdı, Platino Ödülleri’nde 6 ödülle domine etti ve En İyi Uluslararası Film ile En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı dallarında iki Oscar adaylığı kazandı.3 Filmin başarısı, Bayona’nın sanatsal ilkelerinin güçlü bir onayıydı. On yıl boyunca büyük bütçeli, İspanyolca bir filmin ticari olarak başarılı olamayacağı söylendikten sonra, sektöre yanıldıklarını kanıtladı.2 Kar Kardeşliği‘nin zaferi, sadece yönetmeni için sanatsal bir zafer değil; aynı zamanda uluslararası sinema için potansiyel bir paradigma kaymasıydı ve küresel bir izleyici kitlesinin, hayal edilebilecek en epik ölçekte anlatılan otantik, İngilizce olmayan hikayelere ne kadar aç olduğunu gösterdi.
Bayona Dokunuşu: Bir Yönetmenin İmzası
Çeşitli ve beğenilen bir filmografi boyunca, “Bayona Dokunuşu” olarak tanımlanabilecek belirgin bir yönetmen kimliği ortaya çıkmıştır. Bu, güçlü görsel hikaye anlatımı, derin duygusal gerçekçilik ve sarsılmaz bir insancıl öz üzerine kurulu bir imzadır.
Görsel olarak, filmleri titizlikle işlenmiştir. Görüntü yönetmeni Óscar Faura ile uzun süredir devam eden işbirliği, atmosferik, duygusal yüklü görüntülerle karakterize edilen tutarlı bir estetik üretmiştir. Bayona, karakterlerinin yalnızlığını vurgulayan epik, geniş manzaralardan, izleyiciyi onların içsel kargaşasına çeken samimi, açıklayıcı yakın çekimlere sorunsuz bir şekilde geçebilen bir ölçek ustasıdır.5 Bu görsel dil, karakterlerinin öznel, içgüdüsel deneyimini önceliklendiren bir teknik olan “duygusal gerçekçilik” odaklılığıyla tamamlanır. Bunu, sürükleyici ses tasarımı ve pratik efektlere derin bir bağlılıkla başarır; somut, gerçek dünya unsurlarının izleyiciyle daha otantik ve etkili bir bağ kurduğuna inanır.47 Bunun arkasında bir mükemmeliyetçilik ünü yatar; kapsamlı ön prodüksiyon araştırmasından son jenerik tasarımına kadar yaratıcı sürecin her aşamasına derinden dahil olan bir yönetmen olarak bilinir.47
Tematik olarak, eserleri güçlü bir dizi temel fikre geri döner. Hayatta kalma ve dayanıklılık onu büyüler; karakterlerinin derinliklerini keşfetmek için sıradan insanları tekrar tekrar olağanüstü, hayatı tehdit eden durumlara sokar.8 Yas ve kayıp, belki de en ısrarcı konularıdır ve genellikle anneler ile çocuklar arasındaki güçlü ve ilkel bağ aracılığıyla araştırılır.48 Tüm filmlerinde, hikaye anlatımının gücü hakkında bir meta-anlatı bulunur – insanlığın hikayeleri, sanatı ve fanteziyi dünyadan kaçmak için değil, kaosunu anlamlandırmak ve acıda anlam bulmak için nasıl kullandığı.59
J.A. Bayona, neslinin en önemli uluslararası film yapımcılarından biri olarak yerini almıştır. Sık sık kahramanı Steven Spielberg ile karşılaştırılan Bayona, duygusal olarak yankı uyandıran, auteur odaklı sinema ile muhteşem, kalabalıkları memnun eden gişe rekortmenleri arasındaki uçurumu kapatma gibi nadir bir başarıya imza atmıştır.13 O, en büyük gösterinin bir insan kalbi olmadan anlamsız olduğunu ve en samimi hikayelerin herhangi bir felaket kadar destansı hissedilebileceğini anlayan bir yönetmendir. Uçup giden imgeler dünyasında, filmleri varlığını sürdürür ve bize insan deneyiminin derin, korkutucu ve nihayetinde güzel gizemini hatırlatır.