Algoritmik Ruh Çağırma Seansı: Yas, Dataizm ve Sonluluğun Ölümü

Simülakrların Öncelenmesi

The Algorithmic Séance: Grief, Dataism, and the Death of Finitude
Susan Hill
Susan Hill
Teknoloji bölümü editörü. İki dünya arasında bir bağlantı olarak bilim, programlama, sanat ve teknoloji.

Sahne yumuşak, sinematik ve korkutucu derecede sıradan bir ışıkla yıkanmış. Hamile bir kadın akıllı telefonunu tutuyor ve büyüyen karnını annesine gösteriyor. Anne sevinçle nefesini tutuyor, mırıldanıyor ve şefkatli tavsiyelerde bulunuyor. Ancak bir sorun var: Anne ölü. O, yapay zeka tarafından desteklenen, sadece üç dakikalık bir video kaydından oluşturulmuş dijital bir kukla, bir “HoloAvatar”.

Bu, eski Disney Channel yıldızı Calum Worthy tarafından piyasaya sürülen tartışmalı yeni uygulama 2wai‘nin tanıtım vizyonu. Reklam, “üç dakikanın sonsuza dek sürebileceğini” vaat ediyor; gerçekleşmiş distopik bir kehanetin metalik ağırlığıyla inen bir slogan. Video 2025’in sonlarında sosyal medyada dolaşıma girdiğinde, tepki hayranlık değil, kolektif bir ürperti oldu. Uygulama derhal “şeytani” ve “psikotik” olarak damgalandı ve binlerce kullanıcı, Black Mirror dizisinin 2013 tarihli o meşhur kehanet bölümü *”Hemen Döneceğim”*in (Be Right Back) senaryosuna atıfta bulundu.

Ancak bu durumu sadece “ürkütücü” diyerek geçiştirmek, gerçekleşmekte olan derin ontolojik kaymayı gözden kaçırmak olur. Fransız filozof Jean Baudrillard‘ın simülakrların öncelenmesi (precession of simulacra) olarak adlandırdığı şeye tanıklık ediyoruz. Baudrillard’ın çerçevesinde simülasyon artık gerçeği maskelemiyor; onun yerini alıyor. 2wai avatarı annenin öldüğü gerçeğini gizlemiyor; onun ölümünün önemsiz olduğu “hiper-gerçek” bir senaryo inşa ediyor. Uygulama, haritanın (dijital verilerin) araziyi (kişiyi) yarattığı ve ölümün sonluluğunun, bir algoritma tarafından yamanması gereken teknik bir arıza muamelesi gördüğü bir dünya sunuyor.

Hauntoloji ve Dijital Hayalet

Bu “HoloAvatar”ların uyandırdığı huzursuzluğu anlamak için teknolojinin ötesine, felsefeye bakmalıyız. Fransız filozof Jacques Derrida, geçmişin ne tam olarak mevcut ne de tam olarak yok olduğu, ancak bir “tayf” olarak varlığını sürdürdüğü durumu tanımlamak için Hauntoloji (hantologie) terimini türetmişti (varlık bilimi olan ontoloji üzerine bir kelime oyunu).

Yapay zeka destekli “ölü-bot” (deadbot), nihai hauntolojik eserdir. Sunucunun o yersiz-yurtsuz mekânında (non-place) ikamet eden ve çağrılmayı bekleyen bir “dijital hayalet” yaratır. Bir fotoğrafın veya mektubun aksine – ki bunlar “bu-oldu”nun statik kayıtlarıdır – YZ avatarı performatiftir. Şimdiki zamanda konuşur. Zaman çizgisinin kutsallığını ihlal eder.

Walter Benjamin, ufuk açıcı denemesi Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı‘nda, bir sanat eserinin en mükemmel yeniden üretiminin bile onun “aurasından” – zaman ve mekândaki o eşsiz varlığından – yoksun olduğunu savunmuştu. “Yas-botu” (griefbot), insan aurasının nihai yıkımını temsil eder. Tahmine dayalı metin algoritmaları aracılığıyla merhumun kişiliğini seri üretime tabi tutarak, bireyi kendine has “şimdi ve burada”sından (hic et nunc) arındırıyor, insan ruhunun o tarif edilemez kıvılcımını olasılıksal bir token desenine indirgiyoruz. Sonuç bir diriliş değil, yüksek çözünürlüklü bir hiçliktir; sanat aleminden ölüler alemine göç etmiş bir simülasyon.

“FedBrain” ve Kişilik Yalanı

2wai gibi uygulamaların teknik mimarisi, gizliliği sağlamak ve “halüsinasyonları” azaltmak için etkileşimleri kullanıcının cihazında işlediğini iddia eden ve “FedBrain” (muhtemelen Birleşik Öğrenme / Federated Learning’e bir atıf) olarak adlandırdıkları tescilli bir teknolojiye dayanıyor. Vaat şu: Yapay zekayı “kullanıcı tarafından onaylanmış verilerle” sınırlayarak, avatar otantik kalacaktır.

Ancak, Büyük Dil Modelleri (LLM’ler) üzerine yapılan öncü araştırmalar bunun bir safsata olduğunu ortaya koyuyor. Çalışmalar, LLM’lerin insan kişiliğinin karmaşık ve istikrarlı yapısını (örneğin “Beş Büyük Faktör” kişilik özellikleri gibi) kopyalamakta temelden yetersiz olduğunu doğruluyor. Bu modeller, “sosyal beğenilirlik yanlılığı”ndan (social desirability bias) muzdariptir – yani uyumlu ve zararsız olma eğilimi taşırlar. Bu da, bir insanı gerçek kılan o girintili çıkıntılı, zor ve kendine has köşeleri kaçınılmaz olarak törpüledikleri anlamına gelir.

Dolayısıyla kullanıcı annesiyle iletişim kurmuyor. Annesinin yüzünü bir maske gibi takmış, jenerik bir istatistiksel modelle etkileşime giriyor. “Kişilik” bir halüsinasyon; “hafıza” ise bir veritabanıdır. Araştırmacıların belirttiği gibi, bu modeller “bedenleşmiş deneyimden” yoksundur; hayatta kalma içgüdüleri, bedenleri ve ölümlülükleri yoktur – yani insan bilişini şekillendiren her şeyden mahrumdurlar. Ortaya çıkan varlık bir sahtekardır; merhum Robin Williams‘ın kızı Zelda Williams‘ın, babasının rızası dışında yapılan YZ rekreasyonlarını tanımladığı şekliyle, bir “Frankenstein canavarıdır”.

Yasın Ticarileşmesi: 123 Milyar Dolarlık Bir Endüstri

Bu teknolojik ruh çağırma seansı, güçlü bir ekonomik motor tarafından yönlendiriliyor. Dijital Ahiret Endüstrisi (DAI) veya “Yas Teknolojisi” (Grief Tech) olarak adlandırılan ve küresel çapta 123 milyar doların üzerinde bir değere ulaşacağı öngörülen bir sektörün patlamasına tanık oluyoruz.

İş modeli, eleştirmenlerin “Hizmet Olarak Yas” (Grief-as-a-Service) olarak adlandırdığı şeydir. Bu model, yası sonlu ve toplumsal bir süreçten, sonsuz ve abonelik tabanlı bir tüketime dönüştürür.

  • Ölülere Abonelik: 2wai ve (daha etik, ölüm öncesi röportaj modelini kullanan) HereAfter AI gibi şirketler, bağ kurma arzusunu paraya çeviriyor.
  • “Dataizm” Etiği: Filozof Byung-Chul Han, insan deneyiminin “verinin totalitarizmine” teslim edildiği Dataizm‘in yükselişi konusunda uyarılarda bulunur. Bu rejimde “dijital ölüm” inkar edilir. Mezarın ötesinden bile gelir üreten, veri üreten zombilere dönüşürüz.
  • Yırtıcı Mekanizmalar: Cambridge araştırmacıları tarafından tanımlanan risk, “gizli reklamcılık”tır. Bir büyükannenin “ölü-botunun” belirli bir kurabiye markasını önermesi, en savunmasız duygusal bağları ticari kazanç için sömüren, ikna edici manipülasyonun nihai biçimidir.

Yasın Nörobilimi: Makinedeki “Parazit”

Felsefi ve ekonomik eleştirilerin ötesinde, somut bir psikolojik tehlike yatmaktadır. Arizona Üniversitesi’nden nörobilimci ve The Grieving Brain (Yas Tutan Beyin) kitabının yazarı Dr. Mary-Frances O’Connor, yasın temelinde bir öğrenme biçimi olduğunu öne sürer.

Beyin, sevdiklerimizin kalıcı birer demirbaş olduğu (“senin için her zaman orada olacağım”) bir dünya haritası yaratır. Bir kişi öldüğünde, beyin bu haritayı onların yokluğunun yeni gerçekliğini yansıtacak şekilde acı verici bir süreçle güncellemek zorundadır. O’Connor, YZ teknolojisinin bu kritik biyolojik sürece “müdahale edebileceği” konusunda uyarıyor. Sürekli, etkileşimli bir varlık simülasyonu sağlayan “yas-botu”, beynin kayıp dersini öğrenmesini engeller. Bağlanmanın nöral yollarını kalıcı, çözülmemiş bir özlem durumunda tutar; bu da Uzamış Yas Bozukluğu için dijital bir reçetedir.

Yasal Boşluk: “Vahşi Batı”dan Dijital Vasiyete

Şu anda dijital ölülerin hakları konusunda yasal bir “Vahşi Batı”da yaşıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nde “ölüm sonrası tanıtım hakları” (post-mortem publicity rights) yamalı bir bohça gibidir; birçok eyalette, kendi yüzünüz üzerindeki hakkınız öldüğünüz anda sona erer.

Avrupa, henüz başlangıç aşamasında olsa da, zıt bir çerçeve sunuyor. Örneğin İspanya, Veri Koruma Kanunu (LOPD) kapsamında “Dijital Vasiyet” (Testamento Digital) kavramına öncülük etmiştir. Bu, vatandaşların dijital ayak izlerini yönetmeleri veya silmeleri için belirli mirasçılar atamalarına olanak tanıyan bir “dijital miras hakkı”nı tanır.

Ancak İspanyol filozof Adela Cortina‘nın savunduğu gibi, düzenleme sadece teknik olamaz; etik olmalıdır. Sadece verilerin kime ait olduğunu değil, ölülere hangi haysiyetin borçlu olunduğunu da sormalıyız. “Dijital kalıntılar” sadece mal varlığı değildir; bir yaşamın enkazıdır. Ölüm sonrasını da kapsayan sağlam “nöro-haklar” veya “veri onuru” yasaları olmadan, ölülerin rızası yoktur. Onlar, 2wai’nin inşa ettiğini iddia ettiği “yaşayan arşiv” için birer hammaddeye, bir şirketin sahip olduğu ruhlar kütüphanesine dönüşürler.

Sessizliğin Gerekliliği

Black Mirror‘daki “Ash-Bot”un trajedisi, Ash gibi ses çıkarmayı başaramaması değildi. Trajedi, bunu başarmış olmasıydı. Mükemmel, içi boş bir yankı sunarak, kahramanı askıya alınmış bir yasın tavan arasına hapsetti.

“Algoritmik ruh çağırma seansı” ölümü yenmeyi vaat ediyor, ancak sadece yası yenmeyi başarıyor. Yas bir son gerektirir. Sessizliğin acı verici bir şekilde kabul edilmesini gerektirir. Biz o sessizliği üretken yapay zekanın gevezeliğiyle doldurmak için acele ederken, derinlemesine insani bir şeyi kaybetme riskiyle karşı karşıyayız: Bırakabilme yetisi. Dataizm ve hiper-gerçeklik çağında, en radikal eylem, ölülerin simüle edilmeden ve abonelik ücreti ödenmeden huzur içinde yatmalarına izin vermek olabilir.

ETİKETLENDİ:
Bu Makaleyi Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir